ŞEHLEM SEBİK VE ‘İŞTEN SONRA BİR GÜN’
‘Yaşamak, en önemli akademik faaliyettir’
Şehlem Sebik'in İşten Sonra Bir Gün (One Day: After Work) sergisi Danimarka Kadın Müzesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nden sonra Amargi Kadın Akademisi'nde sergileniyor. Sergi çalışan kadınların gündelik hayatları üzerine. Projenin kitap haline, 2013'te, üç dilde (Danca, Türkçe ve İngilizce) ulaşılabilecek. Özetin özeti yapılacaksa, ille de bir cümleye sıkıştırılacaksa eğer: Bu, akıllı, cesur bir kadınla yapılan, eşitlik, kadınlık ve bu ikisiyle yola çıkıp hayata geçirdiği projeleri üzerine bir röportaj...»
Biraz kendinden bahseder misin?
Ankara 1980 doğumluyum. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun oldum. Lisans yıllarında toplumsal cinsiyet, fotoğraf ve eleştirel medya okumalarıyla ilgilendim. EÜ Kadın Sorunları Merkezi'nde 6 yıl gönüllü olarak çalıştım. Ulusal yarışmalarda çeşitli toplumsal duyarlılık projeleri, kadınlarla ilgili sosyal sorumluluk projeleriyle ödüller kazandım. Aynı dönemde, özel ilgi alanım olan sinema üzerine master yapmak için Ege Üniversitesi Radyo TV ve Sinema bölümüne başladım. Yüksek lisansımda kadın bedeni ve ünlü fransız filozof Michel Foucault'nun beden teorileriyle ilgilendim. 2008'de Doç. Dr. Dilek İmançer’in danışmanlığında "Beden Temsilleri: 1990 Sonrası Türk Sineması Örneği" üzerine tez yazdım. 2005'ten beri çeşitli karma sergilerde yer aldım. En son “One Day: After Work” adlı projesiyle Danimarka Hükümeti Kültürel Bursu kazandım. Aalborg Üniversitesi Feminist Araştırma Merkezi (FREIA) ve Eşitlik, Çeşitlilik ve Cinsiyet Enstitüsü'nün (EDGE) destekleriyle ilk kişisel sergimi Danimarka’da açtım. Sergi, Aalborg Üniversitesi, Aarhus Kadın Müzesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde sergilendikten sonra Amargi İstanbul’da sergilenmeye başlandı. 20 Mayıs’a kadar burada sergilenecek. Bunun dışında akademik çalışmalar da yaptım.
Şu an neler yapıyorsun?Şu anda Amargi’de gönüllü olarak çalışıyorum. Aynı zamanda freelance fotoğrafçılık ve belgesel film yönetmen yardımcılığı yapıyorum.
Bu son serginden bahseder misin?Son sergim çalışan kadınların gündelik hayatları üzerine. Çalışan annelerin işten sonraki anlarının nasıl geçtiğini fotoğraflamak istedim. Fotoğrafı araştırma projemin bir aracı olarak kullandım. Neden böyle bir proje yapma gereği duydun diye sorarsanız, birebir kadın çalışmalarında araştırdığımız ve çalıştığımız konuların gündelik hayatımızda tezahürlerinin nasıl olduğunu görünür kılarak bu konuya dikkat çekmek istedim. Çünkü ben kişisel olanın aslında politik olduğuna inanıyorum.
»Projenin çıkış noktası neydi?
Bu projeye başlarken kendi hayatımdan yola çıktım. Üniversiteden mezun olduktan sonra master yaptım ve uzun zaman akademik çevrede zaman geçirdim. Çalışmalarımdan bir kazanç sağlayamadım. Daha sonra geçimimi sağlamak için yaklaşık bir yıl kadar bir ambalaj fabrikasında çalıştım. Bu zaman içerisinde sabah saat altıda kalkıp akşam sekiz buçukta eve döndüğüm bir iş tecrübem oldu. Günde yaklaşık on bir saat çalışıyordum. Bu ağır çalışma koşullarının çalışan anneleri daha çok etkilediğini gözlemledim. Çalışan bu annelerin içerisinde “süper anne” diye nitelendirdiğimiz kesimin ne kadar fazla olduğunu, erkeklerle aynı koşullarda çalışan kadınların evde de çalışmaya devam ettiklerini, hobilerinin çoğu zaman kendilerine ayırabilecekleri zamanlarının olmadığı için olamadığını, ücret politikalarının farklılıklarını, bu farklılıkları yadırgamadıklarını gördüm. Çevremde gördüğüm bu küçük kesitten yola çıkarak acaba diğer evli, çocuklu ve çalışan kadınların hayatları nasıl diye düşündüm. Gündelik pratikler üzeri okuma üzerinden bir görsel çalışma yapılsa ne güzel olur dedim. Bir de “bu işte bir terslik var, bizim bu kadar çalışmamız doğal değil” deyip Avrupa’da çalışma saatlerini araştırdım. Avrupa’da insanlar neredeyse bizim yarı zamanımızda çalışıyormuş. Ayrıca çalışan kadınların doğum izinleri, eşit işe eşit ücret politikaları, yasal düzenlemeler bizimkinden bildiğimiz gibi daha farklı. Bu ülkeler içerisinde “gelişmiş” tabirini kullanmayı sevmiyorum ama sosyal haklar konusunda gelişmiş ülkelerin daha çok kuzey ülkeleri olduğunu gördüm. Bu ülkelerden Danimarka’nın zaman kullanımları ve boş zaman açısından Avrupa ülkeleri arasında en iyi yerde olduğunu öğrendim.
»İnsanların sergiye tepkileri nasıl?
İnsanlar sergiyi gezdiklerinde kendi hayatlarından bir şeyler buluyor. Sergi bir anlamda kadınların gündelik hayatta yaşadıkları şeylerin aslında akademik alanda bir araştırma konusu olduğunu gösterdi. Sergi defterindeki yorumlardan bunu anlayabiliyorum. Mesela sergi defterine bir kadının kendi yaşam deneyimini sergiden sonra daha çok düşündüğünü yazması beni sevindirdi çünkü ben de tam da bunu yapmak istemiştim.
»Türkiye’de ve Danimarka'da, sergiye tepkilerde farklılıklar var mı?
Türkiye’de insanlar Avrupa ile aramızda ne kadar farklılık olduğunu görmek istiyor gibi. Bana sorulan sorularda genellikle onların ne kadar “gelişmiş” bizim ne kadar “geri kalmış” olduğumuzu tasdik etmem isteniyor. Ama bence sosyal haklar gerçekten gelişmiş olsa da kadınların hayatlarında çok benzerlikler var. Açıkçası orada da kadınlar erkeklerden daha çok çalışıyor ve daha çok efor sarf ediyor. Ayrıca çocukların okullarına ve yaptıkları sosyal aktivitelere bağlı olarak izlemek zorunda oldukları bir zaman çizelgesi var. Bu da modern yaşamda hayatları bir bakıma aynılaştırıyor. Danimarka’da projeye katılan gönüllüler zamanlarını benimle geçirirken çok doğaldı. Türkiye’de bazı evlerde televizyonun davranışları ne kadar etkilediğini gözlemledim. Mesela yemek hazırlıkları çekimlerinde “yemekteyiz” programı formatında davranışlar oldu.
»Bu proje üzerine çalışırken neler hissettin, neler öğrendin, nelere şaşırdın?
Proje üzerinde çalışırken Türkiye’deki kadınların “süper zor” bir iş yaptıklarına tanık oldum. Akademik çalışmaların aslında ne kadar gündelik hayatımızın içerisinde olduğunu anladım. Amargi’de “yaşamak en önemli akademik faaliyettir” sloganımız, bir anlamda bunu doğruladı.
»Ülkemizde, kadınların aile hayatı ve sosyal yaşamdaki yerlerini nasıl değerlendiriyorsun?
Ülkemizde kadın aslında hep politik alanın malzemesi haline gelen bir yerde. Mesela siyasi temsiller hep “kadın bedeni” üzerinden yürütülüyor. Buna rağmen Meclis'te temsil edilme oranımız çok düşük, iş yaşamında kadın sayısı çok düşük. İşyerlerinde kadınlar ekonomik şiddete maruz kalıyor. Bunun dışında bildiğiniz gibi kadına yönelik şiddet son 7 yılda % 1500 arttı. Bugün ülkemizde 5.5 milyon çocuk gelin bulunuyor. Yine son 7 yılda kadınların istihdama katılımı %35’den %22’ye gerilemiş durumda. En son N.Ç. davasında çocuk yaşta tecavüze uğrayan bir kızın “rızası” olduğu konusunda bir karar alındı. Cinsel yönelimleri yüzünden şiddete uğrayan pek çok LGBT birey var. Şimdi bu gelişmelere bakarak ülkemizde kadınların hem sosyal yaşamda hem de aile yaşamlarında yerini hiç iç açıcı değerlendiremiyorum. Ama tüm bu gelişmelere rağmen kadın dayanışmasına ve örgütlü mücadeleye hâlâ inancım var. Bu konuda çalışan Kader, Kadav ve Mor Çatı gibi örgütlerin varlığı, yaptıkları özverili çalışmalar bu inancımı güçlendiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder